26 Şubat 2009 Perşembe

İskenderiye'nin Dünü

İskenderiye şehri adından da anlaşılacağı üzere Büyük İskender tarafından milattan önce 322 yılında kuruldu. Şehrin mimarı zamanın en meşhur mimarlarından olan Dinokrates'tir. Şehir İskender'in hayalini kurduğu Doğu-Batı birlikteliğinin temel taşlarından birisi olacaktı. Mısır ile Nil vadisini birbirine bağlayacak, kültür ve sanat alanında zamanın en güzide şehri olacaktı. İskender bu hayallerle başladığı projenin bitmesini göremeyecek şehre ancak altın bir tabutta dönebilecekti. Ama onun komutanlarından olan Ptolemy ve varisleri onun bu hayalini gerçekleştirecekti.
İskenderiye kurulduğu günden bugüne doğu ve batı dünyasını ekonomik olarak birbirine bağlamıştır. Roma şehrinin yükselişine kadar hep dünyanın en büyük şehri olarak kalmıştır. O dönemler (M.Ö 300- M. S 100) hellenistik medeniyetin başkenti olmasının yanı sıra aynı zamanda hatırı sayılır bir Yahudi topluluğuna ev sahipliği yapmıştır. Zaten İskenderiye tarih boyunca her türlü milleti ve her türlü inancı (veya inançsızlığa) bünyesinde barındırmış, çoğu zamanda barış içersinde yaşatabilmiştir. İslamiyet, Yahudilik, Hristiyanlık, Eski Mısır dini, Yunanlılar, Romalılar, Yunanlı Yahudiler, Mısırlı Hristiyanlar, Paganlar, matematikçiler, felsefeciler, aristocular, Yunan Ortodokslar, Koptik Katolikler, Ermeniler ve daha aklınıza gelmeyecek kadar çeşitlilik hep bu şehirde barınmıştır. Bu kimi zaman kaoslara sebep olsada Dünya üzerinde bu kadar çeşitliliği dünya üzerinde başka bir şehirde bulmanız çok zor.
Şehrin ilk hakimleri İskenderin ölümünden sonra Mısır'ı yöneten Ptolemy ve onu soyundan gelen yöneticilerdir. Ptolemy hanedanının yaptığı ilk iş tarihin en büyük öğrenim merkezi olan İskenderiye Kütüphanesini ve Dünyanın 7 harikasından birisi olan İskenderiye Fenerini inşa etmek oldu. Zamanın tarihçileri limana hergün kitap yüklü gemiler geldiğinden ve inanılmaz bir yazılı çalışma yapıldığından bahseder.

Şehirde ilk zamanlar 3 etnik grup yaşıyordu; Yunanlılar, Yahudiler ve Mısırlılar. Bu 3 etnik grup şehir tarihi boyunca sürekli sorun yaşamış hatta zaman zaman çıkan isyanlar şehrin harap olmasına sebep olmuştu. Ptolemylerin müsamahalı yönetim biçimi bilim ve felsefenin gelişmesinin yanında dinsel problemlere ve gerilimlere yol açıyordu. Şehir yahudiler ve yunanlılar arasındaki problemlerden yıpranmış vaziyette iken durumdan istifade eden Roma İmparatoru Julio Sezar tarafından ele geçirildi. (M.Ö 47) Julio Sezar'ın şehri ele geçirmesinde Kleopatra'nın büyük rolü vardır. Kleopatra babası XI. Ptolemy tarafından kardeşi ile evlendirilmişti ve Mısır'ın kraliçesi olmuştu. Ancak kardeşi (eşi) kendisini iktidardan uzaklaştırmış, o da bir yolunu bulup Roma'ya gitmiş orada Julio Sezar'ı kendine aşık etmiş ve evlenmiştir. Ardından Julio Sezar'la birlikte kardeşinden intikam almak için İskenderiye'yi fethetmişlerdir.

Milattan sonra 115 yılında İskenderiye gene bir Yahudi ayaklanmasında tahrip olmuş, ardından tekrardan inşa edilmiştir. 215 yılında Roma imparatoru Caracalla, şehir sakinlerinin kendisine hakaret ettiği (dinsiz dedikleri nakledilir) gerekçesiyle şehirde büyük bir katliam yapmış, bu katliamdan hem yahudiler hem de yeni bir din olan hristiyanlığı seçmiş mısırlılar (koptikler) nasibini almıştır. Tarihçiler şehirde taş üstünde taş kalmadığını şehrin sakinlerinin büyük bir kısmının katledildiğinden bahseder. Ne gariptirki bu olaydan yaklaşık 150- 200 yıl sonra bu sefer hristiyanlığı seçen Roma imparatorları tarafından şehirdeki bütün pagan(yunan eski dini) tapınakları yıkılır. Bu yıkımda tarihi İskenderiye Kütüphanesi de içersinde din dışı kitaplar olduğu gerekçesiyle yakılmıştır. Yunalılar, Romalılar ve onların devamı olan Bizanslılar döneminde süregelen savaşlar, şehrin 641 yılında Amr bin As kumandasındaki müslümanlara geçmesinin ardından yerini uzun süreli bir sükunete bırakmıştır. Müslümanlar başkent olarak Kahire'yi kurmuş, böylece İskenderiye üzerindeki savaş kabusları taa 1798 yılında Napolyon gelene kadar yerini bilim ve kültür aktivitelerine bırakmıştır. Sırasıyla Mısır'a hükmeden Emeviler, Abbasiler, Fatimiler, Eyyubiler, Memlüklüler, Çerkezler ve Osmanlılar şehrin tarihi ve kültürel yapısını korumaya gayret göstermiş, elde kalan son yunan eserleri büyük bir titizlikle arapçaya çevrilmiş, rasathaneler kurulmuştur. Özellikle felsefe, tıp, kimya, astronomy alanında büyük ilim adamları yetişmiştir. Bugün Avrupa topluluklarının temellerini dayandırdığı Yunan-Roma medeniyetinin kültür mirası Müslümanlar tarafından arapçaya çevrilip korunmasaydı, o döneme ait elimizde çok az şey olurdu.

1798-1802 arası 4 yıllık Napolyon döneminden sonra başlayan Mehmed Ali Paşa hanedanı İngilizlerin 1882 yılında Mısırı işgal etmesiyle son bulur. 1. Dünya savaşının ardından Mısır bir Krallık olarak kendi başına bir devlet olur. Cemal Abdunnasır'ın Kral Faruk'u devirip Mısır Sosyalist Arap Cumhuriyetini kurmasıyla önemini yitiren İskenderiye şehri son faciasını 1954 yılında İsrailin şehri denizden bombalamasıyla yaşamış olur.

Günümüzde İskenderiye şehri için lütfen tıkayınız...

14 Ocak 2009 Çarşamba

İskenderiye'nin Kurucusu Büyük İskender

Büyük İskender tarihin yetiştirdiği en büyük kumandanlardan birisidir. Bitmek bilmeyen seferleri, 20 yaşında Makedonyadan başlayıp bütün Yunanistan, ardından Egeden başlayarak bütün Anadolu, daha sonra Suriye, Mısır, Babil, bütün Mezopotamya, İran'a kadar uzanmış, bununla da sınırlı kalmayıp Hindikuş dağlarını aşıp, Afganistan ve Hindistana kadar devam etmiştir. Anadolunun bozkırlarını, Mısır'ın çöllerini, Mezopotamya'nın bataklılarını, Afganistan dağlarını ve Hindistanın uçsuz bucaksız ormanlarını sadece 12 yılda fethetmiş, bununla kalmayıp 70'e yakın şehir inşa ettirmiş, Doğu ile Batıyı hem siyasi hem de kültürel olarak birleştirmek için yoğun çaba sarfetmiştir. Şimdi isterseniz İskender'in hayatına daha yakından bakalım.

Gençliği ve tahta geçişi
II. Filip ile Olimpias'ın oğlu olan İskender, Milattan önce 356 yılında dünyaya geldi. 13-16 yaşlarında Aristo'dan aldığı derslerin etkisiyle felsefe, tıp ve bilime ilgi duydu. II. Filip'in öldürülmesinin (M.Ö. 336) ardından komutanlarca kral ilan edildi. Öncelikle bütün olası hasım ve rakiplerini öldürttü. Babasının sağlığında Asya seferini gerçekleştirmek üzere oluşturulan, Korintos'taki Helen birliğinin hegemonu ve başkomutanı seçildi. M.Ö. 335 ilkbaharında Trakya'ya girdi. Şipka Geçidini aşarak Triballileri ezdikten sonra Tuna'nın öbür yakasına geçerek Getaları dağıttı. Ardından batıya dönerek yokluğunda Makedonya'yı istila etmiş olan Hiryalıları yendi. Bu sırada öldüğüne ilişkin söylentiler üzerine Atina'da ayaklanma patlak verdi. Askerlerini günde 30 km gibi o çağa göre çok yüksek bir hızla ilerleterek Yunanistan'a giren İskender, tapınaklar ve şair Pindaros'un evi dışında bütün şehirleri yerle bir etti. Yaklaşık 6 bin kişinin öldürüldüğü, sağ kalanların köle olarak satıldığı bu sindirme hareketi sonunda bütün Yunan Devletleri Makedonya üstünlüğüne boyun eğdi.


Asya'nın fethi
Tahta çıkışından beri Pers İmparatorluğu'nu ele geçirmeyi tasarlayan Büyük İskender M.Ö. 334 ilkbaharında yarısı yunan yarısı makedonyalı olmak üzere toplam 30 bin piyade ve 5 binin üzerinde süvariden oluşan ordusuyla yola çıktı. Silah ve güç dağılımı açısından çok iyi düzenlenen orduya mühendis, mimar, bilim adamı, saray görevlisi ve tarihçiler de eşlik ediyordu. Önce Troya'yı ziyaret ederek Akhilleus'un mezarına çelenk koyan İskender, Pers ordularıyla ilk kez Granikos Çarpışması'nda karşı karşıya geldi. Bu çarpışmada elde ettiği zafer ona Batı Anadolu'nun kapılanın açtı. Yunanistan'da izlediği yakıp yıkma politikalarının tersine, Batı Anadolu'da yönetimi meclislere bırakarak demokrasilerin kurulmasına ön ayak oldu. Miletos (Milet) ve Halikarnas ( Bodrum) kentlerinin direnişini kırarak Batı Anadolu'nun fethini tamamladı. Ardından Frigya'dan geçerek Kapadokya'ya vardı. Frigya'dan geçerken, Asya'ya hükmedecek kişinin çözebileceğine inanılan Gordion düğümünü çözmek için uğraştı, başaramayınca kılıcıyla kesti. Kapadokyadan güneye inerek İskenderun dolayında Pers hükümdarı III. Dara ile yapılan İssos Çarpışması sonunda Dara kesin bir yenilgiye uğradı ve ailesini savaş alanında bırakarak kaçtı.
İskender bu zaferden sonra Suriye'ye doğru ilerledi. Amacı Fenike kıyılarını fethederek Pers donanmasını üssüz bırakmak ve etkisizleştirmekti. Dara'nın barış önerisine karşı, kendisini Asya'nın efendisi olarak tanımasını ve koşulsuz teslim olmasını istedi. Başlangıçta Pers kentlerini kolayca ele geçirmesine karşın, Tiros (Suriyede) önünde sert bir direnişle karşılaştı. Uyguladığı bütün kuşatma taktiklerine karşın, bu müstahkem ada kenti yedi ay boyunca başarıyla saldırılara karşı koydu. Kuşatma sürerken Dara, ailesi için fidye olarak 10 bin talent ödemeyi ve Fırat Irmağının batısında kalan topraklan bırakmayı önerdi. Bu olayla ilgili olarak, İskenderun komutanı Parmenion'un "İskender'in yerinde olsam kabul ederdim" dediği, buna karşılık İskender'in de "Parmenion olsaydım, ben de kabul ederdim" biçiminde bir karşılık verdiği anlatılır.

Tiros şiddetli saldırılara daha fazla direnemeyerek M.Ö. Temmuz 332'de düştü. İskender'in en büyük askeri başarısı sayılan bu harekâta geniş çaplı bir yağma da eşlik etti. Kentin bütün erkekleri öldürüldü, kadın ve çocukları da köle olarak satıldı. Suriye'yi Parmanion'a bırakarak güneye ilerleyen İskender, Gazze'de iki ay süren direnişe son verdikten sonra M.Ö 332'de Mısır'a girdi ve halk tarafından kurtarıcı olarak karşılandı. Memphis'te (Şimdiki Kahire) firavunların geleneksel çifte tacını giydi. Böylece İskender Eski Mısır Firavunlarının hükümranlığını da bitirmiş bir nevi Son Firavun olmuştu.
Kışı Mısır'da yönetimi düzenlemekle geçirdi. Mısırlı yöneticiler atamakla birlikte, orduyu Makedonyalıların komutasında tuttu. Kendi adına İskenderiye olarak anılan Aleksandria kentini kurdurdu. Gidilemez denilen uçsuz Mısır çöllerinin ortasında kalan yeşil Siva Vadisi'ne ordusuyla birlikte gitti. İskenderin daha önce hiç bir komutanın ulaşamadığı Siva vadisine girdiğini gören vadinin kahinleri, onu Zeus'un oğlu olduğunu ilan ettiler ve kendisine çift boynuzlu tacı armağan ettiler. İskender artık bastırdığı paralarda çift boynuzlu tacıyla birlikteydi. Siva vadisindeki Amon Tapınağında Tanrı Amon ile görüştüğü yolundaki söylentiler onun halkın gözündeki tanrısallığını bir kat daha arttırmıştı. Mısır'ın fethiyle Doğu Akdeniz'de kesin denetimi sağlayan İskender, M.Ö. 331 ilkbaharında Suriye'ye döndü.

Suriye'ye Makedonyalı bir satrap (vali) atadıktan sonra Mezopotamya'ya ilerledi ve Erbil ovasında Persli Dara'yla yeniden karşı karşıya geldi ve onu bir kez daha yenerek kaçmaya zorladı. Güneye inerek Babil'i aldı ve Mazayos adında bir Persi vali olarak atadı. Ardından Zagros Dağlarını aşarak İran içlerine yöneldi. Persepolis'te I. Kserkses'in sarayını törenle yaktı. Kserkses'in zamanında Yunanistan'da yaptıklarına karşı bir misilleme olan bu hareketle aynı zamanda "öç seferi"nin sona erdiğini gösterdi. M.Ö. 330 ilkbaharında yıllar süren savaştan yorgun ve bıkkın olan Yunan (Helen) askerlerinin geri dönmesine izin verdi. Iskender yeni bir imparatorluk kurmayı ve "Asya'nın efendisi" olmayı amaçlayan İskender, daha doğudaki toprakları da ele geçirmeye yönelik yeni bir sefer başlattı. Kısa sürede Hazar kıyılarına, oradan da Afganistan içlerine ulaştı. Bu fetihler sırasında Makedonyalı ve Pers bileşimine dayalı yeni bir ordu oluşturduğundan, eski komutanlarıyla başgösteren anlaşmazlıklar giderek derinleşti. Kendisine suikast girişimiyle suçladığı Parmenion'la oğlunu ortadan kaldırarak ordusunu yeni baştan düzenledi. M.Ö. 330-329 kışında Helmand Irmağını izleyerek kuzeye doğru ilerledi. Hindukuş Dağlarını aşarak Siriderya' ya kadar ilerledi ve burada İskitlerin sert direnişiyle karşılaştı. Bu direnişi ancak M.Ö. 328 sonbaharında bastırabildi.

Davranışlarıyla giderek bir Doğu despotuna dönüşen İskender, Pers hükümdarları gibi giyinmeye ve Pers geleneklerini benimsemeye başladı. Bu arada Pers prenseslerinden Roksana'yla evlendi. Kendini tanrılaştırmaya giriştiyse de, Makedonyalı askerleri tarafından alaya alınınca bundan vazgeçmek zorunda kaldı. Bir komploya karıştığı gerekçesiyle sevilen bir tarihçiyi hapse attırması bilgin ve filozoflar arasındaki desteğini yitirmesine neden oldu.
Hindistan'ın fethi
Ele geçirdiği ülke halklarından yeni askerler toplayarak engebeli arazide savaşma yeteneğine sahip yeni bir ordu oluşturan İskender, Hindukuş Dağlarını ikinci kez geçerek M.Ö. 326 baharında İndus Irmağı yakınındaki Taksila'ya girdi. Bölgenin hükümdarı Poros'u, yenilgiye uğrattı. Başarısını kutlamak üzere Aleksandreia Nikaia kentini, ayrıca burada ölen atının adını verdiği Bukefala kentini kurdu. Asya'nın doğusuna doğru yoluna devam etmek için Hifasis (Beas) Irmağına kadar gitmesine karşın, ordusunun ayaklanmak üzere olduğunu görerek geri dönmeye karar verdi. Hidaspes Irmağı kıyısında 800-1.000 gemiden oluşan bir donanma kurduktan sonra bazı birlikleri karadan yürüterek İndus Irmağı boyunca Hint Okyanusuna kadar ilerledi. Bu arada Hydroates (Ravi) Irmağı yakınlarında Mallilerle girişilen çarpışmada ağır biçimde yaralandı. M.Ö. Ağustos 325'te İndus Deltasının ağzındaki Patala'ya vardı; burada bir liman ve tersane yaptırdı. Dönüş yolculuğu için ordusunun bir bölümü gemilerle İÖ Eylül 325'te denize açılırken, kendisi de kıyıyı izleyerek yiyecek sıkıntısı içinde ve çok zor koşullarda Gedrpsia'yı (bugün Belucistan) geçti.
Daha Hindistan seferine başlamadan yönetimde kanlı temizlik hareketlerini başlatan İskender, yokluğu sırasında da bu politikayı sürdürerek satraplarından üçte birini değiştirmiş, altısını öldürtmüştü. Makedonyalılarla Persleri kaynaştırma politikasına daha çok ağırlık verdiği bu dönemde, Perslerin ordu ve yönetimde giderek eşit bir konuma yükselmesi Makedonyalıların tepkisini çekmeye başladı. Makedonya'da askeri eğitim gören 30 bin Persli gencin dönüşü, ayrıca Pers soylularının kraliyet muhafız birliğine alınmaları bu hoşnutsuzluğu daha da artırdı. İskender'in Makedonyalı eski askerleri ülkeye geri göndermeye karar vermesi, imparatorluğun güç ve yönetim merkezini Asya'ya kaydırmaya yönelik bir girişim olarak değerlendirildi. M.Ö. 324'teki ayaklanmaya kraliyet muhafızları dışında bütün ordu katıldı. Bunun üzerine İskender bütün orduyu dağıtarak Perslerden yeni bir ordu kurdu ve ayaklanmanın sona ermesinden sonra 10 bin eski Makedonya askerini armağanlarla yurda gönderdi.
Ölümü
Kendisine tanrısal onurlar yakıştıran ve bunu Yunan kentlerine zorla kabul ettiren İskender, MÖ 324 kışında Luristan'da yerel halka yönelik sert bir sindirme hareketine girişti. İlkbaharda Babil'e geçerek bir bölümü uzak ülkelerden gelen elçileri kabul etti. Bu arada Hindistan'la deniz bağlantısını sağlamak için Arabistan kıyılarına yönelik bir sefer için hazırlıklara başladı. Ayrıca Hazar Denizi'nin ötesine bir keşif birliği gönderdi. Babil'de sulama kanalları yaptırmayı ve İran Körfezi kıyılarında yeni kentler kurmayı planladığı bir sırada, uzun bir içkili eğlencenin ardından hastalandı ve on gün sonra henüz 33 yaşındayken öldü. Cenazesi önce Memfis'e, oradan İskenderiye'ye götürüldü ve burada altın bir tabuta kondu. Daha sonra tabutun kaybolduğu zannediliyor. İskenderin ölümünden sonra imparatorluk 4 parçaya ayrıldı. Cassander Yunanistan'a, Creatus ve Antigonos Batı Asya'ya, Seleukos Doğuya, Ptolemy ise Mısır'a hükümdar oldular. Cassander güce olan tutkusunu kısa zamanda göstererek 7 yıl sonra İskender'in annesi Olimpias'ı idam ettirdi. 12. yılın sonunda ise İskenderin karısı Roksana ve imparatorluğun gerçek varisi olan oğlunu zehirlettirdiğinde ise artık İskenderin soyunu tamamen kurutmayı başarmıştı. Hatta Cassander'in İskender'in ölümünden sorumlu olduğu da iddia edilmektedir.


Değerlendirme
Genç yaşta ölmesine karşın 12 yıl 8 ay süren hükümdarlık dönemine büyük çaplı seferleri sığdıran İskender'in kurduğu geniş imparatorluk temelde Perslerden kalma yönetim sistemine dayanıyordu. Bununla birlikte yerel valilere bağlı olmayan tahsildarlardan oluşan merkezî bir vergi toplama mekanizması kurarak yeni bir mali sistemin temelini attığı bilinmektedir. Görevlilerin yolsuzlukları ve yiyiciliği nedeniyle bu sistemi iyi işletememekle birlikte, sikke çıkarma hakkını tekeline alarak ve Pers hazinelerinde birikmiş gümüş ve altını para biçiminde piyasaya sürerek bütün Önasya'da ve Akdeniz'de ticaret ve para ekonomisini geliştirdiği söylenebilir. Öte yandan İskender'in yeni kentler kurması (bu kentlerin sayısının 70'in üzerinde olduğu söylenir) Yunan yayılmasında yeni bir dönem açtı. Askeri birer üs olarak kurulan, ama zamanla birer kültür ve ticaret merkezine dönüşen bu kentler Eski Yunan etkisinin Hindistan'a kadar yayılmasında önemli rol oynadı. Bu arada Pers-Makedonya karışımıyla yeni bir ırk yaratma girişimi sonuçsuz kaldıysa da, Yunan kültürüne yatkın, ama Doğu'ya özgü yeni bir soylu sınıfı ortaya çıktı. Kendisini ve askerlerini en güç işlere yöneltmeyi başaran güçlü bir irade ve yetenekle esnek bir düşünce yapısını birleştiren İskender, koşullar gerektirdiğinde geri çekilmeyi ve değişiklikler yapmayı bilen bir kişiydi. Çabuk öfkelenme, acımasızlık ve inatçılık gibi özellikleri uzun seferlerde daha çok ortaya çıkıyordu. Güvenmediği kişileri hiç sorgulamadan öldürmekten çekinmemesine karşın, adamları onun peşinden gidiyor, ona bağlı kalıyor ve güçlüklere katlanıyordu. Dünyanın en büyük askeri dehaları arasında sayılan İskender, değişik kuvvetleri bir arada kullanmada ve düşmanın yeni savaş biçimlerine yeni taktiklerle karşı koymada son derece ustaydı. Yaratıcılığıyla, savaşın sonucunu belirleyecek fırsatları değerlerdirmeyi çok iyi bilirdi. İskender'in kısa süren hükümdarlığı, Avrupa ve Asya tarihi açısından önemli bir dönüm noktası sayılır. Seferleri ve bilimsel araştırmalara merakı, coğrafya ve doğa tarihi gibi konulardaki bilgilerin gelişmesine katkıda bulunmuş, ayrıca büyük uygarlık merkezlerinin geliştirdiği bilgi birikiminin ortak bir potada kaynaşmasına zemin hazırlamıştır.

Kaynak: wikipedia.com

5 Ocak 2009 Pazartesi

İskenderiye'ye Giriş

Sevgili Dostlar,
Bu blog sitesini açmamın nedeni bir süredir iş sebebiyle bulunduğum İskenderiye şehrini sizlere tanıtmak. Bu şehre ilk geldiğimden şehir ile alakalı internetten bilgi taraması yaparken tek tük günübirlik gezi yazılarının haricinde elle tutulur pek bir bilgi bulamadım. Piramitlerin orada olmasından mıdır bilinmez ama başkent Kahire ile alakalı epey bir bilgi bulabiliyoruz. Bu sebepten dolayı burada geçirdiğim yıllar içersinde gerek ingilizce ve arapça kaynaklardan edindiğim ve yerinde doğruladığım bilgileri, gerekse kendim bulduğum, gezdiğim mekanları bir araya toplamak amacıyla bu siteyi kurmuş oldum.
Mühendis olmamdan kaynaklanıyor sanırım gezerken ve de gezi yazısı yazarken dahi plan taslak yapmaktan kendimi alamıyorum. İlk defa gezeceğim yer için dahi illaki google earthten mekanı bulup yollarını işaretleyip mesafeyi hesaplayıp çıktısını alıp arabama koymadan yola çıkamıyorum. Dolayısıyla bu sitede de önce nelerden bahsedeceğimizi sırasıyla anlatayım.

Efendim öncelikle İskenderiye şehri hakkında genel bir bilgi verdikten sonra, şu başlıklarda yazılar devam edecek.

Büyük İskender'in Hayatı
İskenderiye'nin tarihi
İskenderiye'nin bugünü
Yeraltı Mezarları
Pompey Sütunu ve Serapeum Tapınağı
Ebul Abbas Camii
Kayıtbay Kalesi
İskenderiye Feneri
İskenderiye Kütüphanesi
Antik Tiyatro
Roma ve Mısırın Kraliçesi Kleaopatra
Eski Dünyanın 7 Harikası
Orta Dünyanın 7 Harikası
Hypatia
Tosun Paşa
Aziz Mina Katedrali
Türk Şehitliği
Munteza Bahçeleri ve Munteza Sarayı
vs vs...
Umarım keyif alırsınız. İyi vakit geçirmeniz temennisiyle...